Çocuğunuza Söylememeniz Gerekenler


     1. İsim Takmak.
     Çocuğunuza “aptal, geri zekalı, salak, tembel” vb şeyler dediğinizde, ister istemez bu özelliklere sahip olduğunu düşünmeğe başlayacaktır. Bu tür sözcüklerin çocuğunuza verdiği ilk zarar, onun özgüvenini sarsmaktır. Bir çocuk “çirkin” veya “pis” diye hitap ediliyorsa topluma çıkmak istemeyecektir, diğer çocuklarla oynamak istemeyecektir. Çocuğunuza en basitinden “utangaç” deseniz bile emin olun ki diğer insanlarla diyalog kurmakta oldukça zorlanacaktır.

Peki, ne yapmalıyız? Diye soruyorsanız, yapılacak olan iş üzerine odaklanın, çocuğunuzun kişiliğine değil, yanıtını alacaksınız. Örneğin: “bu oda çok dağınık” veya “yerdeki bu kağıtlarla kalemleri toplamalıyız”.


2.      Dışlamak.
Çocuğunuzu “keşke doğmasaydın, senin yerine bir taş doğursaydım, hiç kimse seni sevmiyor” ve benzeri sözlerle dışlıyorsanız, bu sizin içinizdeki ona karşı duyduğunuz yersiz ve bilinçsiz nefret veya kin duygusunu gösteriyor.
Bir çocuk için onu doğan kişi tarafından sevilmemek, bütün insanlarca sevilmemek anlamındadır.
Çocuğun inanması gereken budur: Her ne olursa olsun annem ve babam beni seviyorlar.
Her gün ama her gün, onu sevdiğinizi, ona söyleyin. Onun, buna, ummadığınız kadar ihtiyacı var.
3.      Karamsarlık.
Çocuklar, onlara söylediğiniz sözcüklerle büyüyorlar. Onlara “sen hiçbir şey olamazsın, senin gibilerin yeri hapishanelerin köşeleridir, hiçbir işi doğru düzgün yapamıyorsun” gibi şeyler söylemeyin.
Bir araştırma gösteriyor ki hapisteki mahkûmların yaklaşık tamamına yakın bir bölümüne çocukken buraya uğrayacakları, anneleri veya babaları tarafından defalarca söylenmiştir.
Çocuğunuzda görmek istediğiniz ama göremediğiniz veya diğer çocukların genelinde gördüğünüz ama onda göremediğiniz yetenekler onun yeteneksiz olduğu anlamında değildir. Emin olun ki onu yaratan Allah, onun içine çok değerli bir cevher yerleştirmiştir, sadece bu cevheri bulmanız gerekiyor.
Çocuğunuza olumlu bakın ve karamsar sözcüklerden kaçının.
4.      Suçlamak.
En ufak bir sorunda çocuğu suçlu göstermek yetişkin ve aklı başında bir insana yakışmayan bir davranıştır. Siz artık anne veya babasınız, sorumluluklarınız var ve artık on beş yaşındaki bir genç gibi davranmamalısınız. Eşinizle tartışıyorsunuz ve çocuğunuza “bunların hepsi senin yüzünden oluyor, biliyorsun dimi?” başka bir sorunla karşılaşıyorsunuz ve “sen doğmadan önce hiç böyle şeyler başımıza gelmiyordu” diyorsunuz. Sizce çocuğunuz bu anda ne hissediyor? Acaba bu çocuk mutlu olabilir mi? Hayattan zevk alabilir mi? Acaba demeden mutlu bir şekilde başını sizin kucağınıza koyabilir mi?
Çocuklar, ailedeki en savunmasız bireylerdirler ve onları savunma görevi ise başta anne baba olmak üzere ailedeki bütün bireylerin görevidir.
Şimdiye kadar böyle bir hataya düştüyseniz ve bu hatanızı düzeltmek istiyorsanız çocuğunuzdan özür dileyerek başlayabilirsiniz. “oğlum, özür dilerim, o sözleri söylerken çok sinirliydim, ne söylediğimin farkında bile değildim” diyerek ona karşı beslediğiniz asıl duygularınızın ne olduğunu açıklayabilirsiniz.
5.      Yersiz Beklentiler.
Çocuklarından yersiz beklentiler içinde olan anne ve babalar her zaman çocuklarına zarar vermişlerdir. “yüz üzerinden doksan beş almışsın, diğer beş nereye gitti, okul birincisi olmalıydın ikinci değil, takımdaki en iyi oyuncu olmayacaksan, hiç oynama daha iyi”
Bu cümlelerin arkasındaki mesaj şudur: “sen başarısızsın”. Yersiz beklentiler her zaman yıkıcı olmuştur.
Yapılması gereken doğru davranış tarzı ise çocuğa sürekli ümit ve cesaret vermek ve başarıdaki makul düşüşü fazla abartmamak. Örneğin şöyle diyebilirsiniz: “aferin kızım çok güzel bir karne almışsın, numaralarının birçoğu 5, bir tane dörtten bir zarar gelmez, sen elinden geleni yaptın, hepsinin de 5 olması gerekmez ya” veya “herkes yanlış yapabilir, bir sonraki defa daha güzel yapacağından eminim ama yine de çok güzel bir iş çıkarmışsın”
6.      Karşılaştırmak.
Başka birisiyle karşılaştırılmak çocuklardaki kıskançlık duygusunun kabarmasına sebep oluyor. Başkalarıyla karşılaştırılmak çocuğun, kendisini yetersiz ve güçsüz hissetmesine sebep oluyor.
Çocuğunuza “neden Ahmet gibi değilsin” dediğinizde, onu, iyiye yönlendirdiğinizi sanıyorsunuz ama aslında onun kişiliğini hedef alıyorsunuz.
Çocuğunuza “bu işi kardeşin gibi yapamıyorsun” dediğinizde onu bu işi daha iyi yapmaya sevk etmiyorsunuz, tam tersine onun kendisine olan güvenini kırıyorsunuz.
İyi yönde karşılaştırmak bile yanlıştır. Örneğin: “sen bu işte kardeşinden daha iyisin”. Zira esasen başkalarıyla karşılaştırılmak duygusu adeta insanın ayağına takılan bir ağırlık gibi kişinin ilerlemesini engelliyor.
Yapılması gereken en doğru iş, hiç karşılaştırmamaktır, bunu yapamıyorsanız en azından şu şekilde söyleyin: “kardeşin senin yaşındayken senin kadar iyi futbol oynardı”, “geçen yıldan bu yana bayağı ilerlemişsin”.
7.      Utandırmak
“kendinden utanmalısın, aynen bir bebek gibi davranıyorsun”, “bu küçücük kedi yavrusundan korktuğuna inanamıyorum”
Çocukları bu cümlelerle utandırdığınızda onları cesaretlendirmiyorsunuz, tam aksine bu konumdaki bir çocuk, kendisinde bir eksiklik olduğunu düşünmeğe başlar, kendisini diğer insanlardan daha küçük ve güçsüz hisseder.
Sizin bu davranışlarınız, onun, kendisini rahat hissetmemesine yol açıyor ve onu bu korkularla yüzleşmek yerine onlardan kaçmaya itiyor.
Maalesef birçok anne ve baba çocuklarındaki bir zaaf noktalarına odaklanarak “örneğin yatağını ıslatmak sorununa” çocuklarının psikolojisini olumsuz yönde etkiliyorlar ve çocukta yetersizlik duygusu uyandırıyorlar.
Çocuğunuza şöyle söyleyin: Ağlama, artık sen büyümüşsün, kedi o kadar da korkunç değil.
8.      Tehdit.
Çocuğunuzu korkutmak için kesinlikle yapmayacağınız bir şey söylüyorsunuz. Örneğin: “doğru konuşmazsan bütün kemiklerini kırarım, polis çağırıp seni hapse attırırım, seni buracıkta bırakıp giderim”. Tahmin ettiğiniz gibi bu tür tehditlerin çocukta uyandırdığı ilk duygu korkudur. Ama bu korkunun, çocuğunuz üzerinde bıraktığı etki, tahmin ettiğinizden çok farklıdır zira siz sadece bu tehditlerin sonucunda çocuğunuza yaptırmak istediğiniz şeyin en kestirme yoldan yapıldığına bakıyorsunuz.
Tahmin edemeyeceğiniz gibi bu çocuk, kendisini güvensiz bir ortamda hissedecektir ve bütün enerjisini bu korkularla boğuşmakta harcayacaktır.
Çocukları uyarmak, yapabileceğiniz en doğru iştir. Örneğin: Kardeşini bir daha döversen onunla oynayamazsın”. Uyarıyla tehdit’in arasındaki fark ise budur: Uyarırken “eğer” ve “sonuç” arasında bir bağlantı kurarak makul bir cezayı önceden bildirip, çocuktan, yaptığı yanlışa son vermesini istiyorsunuz ama tehditte çocuğu korkutarak hiç yapmayacağınız bir işi malzeme ediniyorsunuz.


Kaynak :Beyza Çocuk

0 yorum:

Yorum Gönder